
Soluk Mavi Nokta, bir fotoğrafa verilen isim. 1977 yılında NASA tarafından uzay araştırmaları için gönderilen Voyager 1 uzay sondası tarafından çekildiğinde, Dünya’nın en uzaktan çekilmiş fotoğrafıydı. 1990 yılı imkanlarıyla, tost makinasıyla çekilmiş izlenimi verse de, o uzaklıktan bu fotoğrafın çekilip Dünya’ya gönderilmesi muazzam bir teknoloji.
Fotoğraf, dünyamızın, uzayın sonsuzluğu içerisinde nasıl yalnız kaldığını göstermekte ve Carl Sagan’ın deyimiyle tüm sahillerdeki tüm kum tanelerinin toplamından sadece biri olduğumuzu çok net bir biçimde anlatıyor.

Carl Sagan sevdiğim, sözlerine ve görüşlerine değer verdiğim, astronomi alanında müthiş işler yapmış biri. Bilim adamı kimliğinin dışında halka bilimi anlatma çabaları, inanmayı değil öğrenmeyi ve keşfetmeyi(bilmeyi) esas alan öğütleriyle tanınmış bir insan. Aynı zamanda Amerika’nın en bilinen televizyon serilerinden Cosmos’un yaratıcısı ve dünyaya bilimi sevdiren onlarca kitabın yazarı. Carl Sagan’ı övmeye benim kelimelerim yetmez. Bu yazıyı da bu amaçla yazmıyorum.
Bu yazının esas amacı Sagan’ın Cosmos’un bir bölümünde, ekrana bu soluk mavi noktayı getirerek, fotoğrafı, insanlığa ders niteliğindeki sözleriyle yorumlaması. Bu küçük mavi noktanın, bildiğimiz tek evimiz, tek sığınağımızın, evrenin sonsuz büyüklüğü içindeki minnaklığı, zavallığı… Yaşam gayesi edindiğimiz hedeflerimizin anlamsızlığı. Şimdi sizi Carl Sagan’la başbaşa bırakıyım.

Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her “yüce önder”, her aziz ve günahkâr onun üzerinde — bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde. Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı. Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok. Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer. Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza. BU SAHİP OLDUĞUMUZ TEK ŞEY.
Kaynakça
https://tr.wikipedia.org/wiki/Soluk_Mavi_Nokta