Başlık biraz dramatik gelebilir. Ama içeriğin akılda kalması manasında çok iyi seçilmiş bir kelime “trajedi”. Bu kavram ilk olarak 1833 yılında İngiliz ekonomist William Forster Lloyd tarafından yayınlanan bir makalede kullanıldı. Bu yazımda sizlere bu kavramdan bahsedeceğim.

Esasen insanoğlu mülkiyete bağımlı yaşar. Yani kapitalizmle birlikte gelen mülkiyet hakkına, zamanla bağımlı hale gelmiştir. Önce araba almak sonra ev almak, iş kurmak, dükkan almak vs. bitmeyen bir sahip olma isteğimiz var. Bu makalede ise insanın bu mülkiyet bağımlılığı ve ortak kullanılması gereken malların aşırı kullanımı sonucu ulaştığı kötü kader ele alınmaktadır.
Ortak mallar diye tanımladığımız şeyler neler?
Bir ortamda belirli bir sahibi olmayan, ortamdaki herkesin üzerinde eşit oranda hakka sahip olduğu düşünülen, paylaşılması gereken şeyler. Hava, su, denizler, ırmaklar, orman, hatta ofisinizdeki buzdolabı veya fotokopi makinası bile sayılabilir.

Hiçbir kaynak sonsuz değildir. Haliyle sürdürülebilir bir gelişime sahip olmayan kaynakların fıtratında tükenmek vardır. Ama bu kaynağın tükenmesinde tüketicilerinde katkısı yadsınamaz. Çünkü eğer her tüketici, tükettiği kaynağın geleceğini ve diğer tüketicileri düşünerek hareket etseydi bu davranış kaynağın ömrünü uzatmaya yeterdi.
Bir köyde otlak olduğunu düşünün ve bir çok çoban koyunlarını burada otlatıyor. Günün birinde aralarından biri, diğerlerinden daha uzun süre otlattığında, bunu farkeden diğer çobanlar bunun hesabını o çobandan sormak yerine kendi koyunlarını da daha uzun süre otlatıyorlar. Böylece sonu gelmez bir tüketim misillemesi devam ediyor. Ve canına okunan otlak oluyor. Hiç ot kalmadığında, çobanlar eğer sadece yettiği kadar otlatsalar uzunca bir süre daha koyunlarını besleyecekleri kaynaktan mahrum kalıyorlar. İşte ortak malların trajedisi tam olarak budur. Ah o otlağın bir dili olsa da konuşsa, anlatsa ona yapılan soykırımı…
Bu ilk bakışta yanlış dediğimiz görüş bir şekilde çoğu kişinin sahip olduğu bir görüş. Evrimsel olarak incelediğimizde ortak kullanılan bir üründen daha fazla pay almak insana hayatta kalmak anlamında avantaj kazandırmış olabilir. En azından ortak kullanım ürününden hiç yararlanamayanların avcunu yaladığı kesin.
Ölçü olmayan, net kuralları bulunmayan, denetletmeyen koşullarda, herkes kendi atını koşturuyor. Olansa kaynağa oluyor tabiki.

Hayatımızdan örnekler
Vereceğimiz ilk örnek umuma açık tuvaletler olabilir. Eğer yeterince iyi temizlenmiyorsa gerçekten herkesi rahatsız eden yerlerdir. Her insan pis kokan tuvaletten iğrense de birileri hor kullanıyor olmalı ki gerçekten çok kötü hale gelebiliyorlar.
O mekanlarda görmeye aşina olduğumuz nedense birilerinin hiç takmadığı yazılar da bulunur;
“Lütfen bulmak istediğiniz gibi bırakınız”
“Lütfen sifonu çekiniz, su parasını ben veriyorum…!” gibi
Bazı öğrenci yurtlarında ortak kullanım mutfaklar vardır. Hep pistir o mutfaklar, titiz birileri için çekilmez bir çiledir adeta.
Bu konularda Avrupa Birliği ülkelerinde durum ne?
Yaklaşık 4–5 aydır Polonya’dayım ve burada yaşayan insanları da az çok gözlemleme şansım oldu. İlk dikkat ettiğim şeylerden biri alışveriş merkezlerinde self servis bölümden yemek aldıysanız, kalkarken masanızdaki bulaşıkları ilgili yere bırakmak zorunda olmanız. Yani bu bir zorunluluk değil ama herkes bunu yapıyor. Bulaşığınızı masada bırakıp kalktığınızda kötü bakışlara maruz kaldığınızı hissedeceksiniz.
Almanya’daki akrabasını ziyaretten dönen herkesin bahsettiği bir konu trafik kurallarına olan saygılarıdır. Trafik kurallarına uymak, trafikte bir başkasının hakkını çiğnemediğiniz anlamına gelir. Yani bir nevi ortak mal sayılabilir. Buradaki kurallar gereği ışık bulunmayan her yaya geçidinde yayaların geçiş üstünlüğü vardır. Yani siz yaya geçidine ayak bastığınız anda trafik durur. İsterse dakikalarca beklemek zorunda kalsınlar, insanlar buna çok alışmış durumda ve çok normal karşılıyorlar.
Diğer farkettiğim bir konu ise bekleme konusu. Bir yerde, atıyorum süpermarket kasasında ya da bilet satış ofisinde birden fazla gişe varsa; insanlar her bir gişe için ayrı sıra oluşturmuyorlar. Tek bir sıra oluşturuyorlar ve boşalan gişelere insanlar sırayla geçiyor ve kimse birbirinden fazla veya az beklememiş oluyor.
Ortak mallarının insaflı tüketiminde kültür de etkin bir olgu sanırım. Ülkemizin ileri medeniyetler seviyesine geldiği günleri görme umuduyla esen kalın efenim.